Bu Blogda Ara

26.2.24

Son Bakışta Aşk (Seher)

 

Heyy.! 

Gerçek Aşk'tan bahsediyorum beyler/bayanlar; yürüyen merdivenlerden kayanlar.!

*

''İlk görüşte aşktan,'' ya da ''ilk görüşte aşk var mı.?'' diye soranlardan bahsetmiyorum. Onların bahsettiği aşk, olsa olsa adonis kasları, geniş omuzlar, atletik yapılar ya da yuvarlak kalçaların bel seviyesi üzerinde konuşlanmış iki güzel meme, bir de buraya yakışan bir çift göz taktık mı, tam da yerini bulacak olan değil mi.? 

Bütün bunların karşısında, yaylarından fırlamış gözlerle, yalama olmuş ağızlardan dökülen aşk sözcüklerinin, şehrin kanalizasyonlarında aktığını biliyor musunuz.? Bu duygular, arka sokakların duygularıdır. Hattâ duygu bile denmemelidir çünkü, gerçek duygulara haksızlıktır.! 

Bunlar her yerde çiftleşebilen, ustan yoksun hayvanî şehvetlerden başka ne olabilir.? Bir anlık hazza erme mutundan sonra, olanca gerekliğiyle hayatı kucaklayan ve aşkı, el değmemiş yerlerde arayanların; el değmemiş, gerçekten el değmemiş, eller değmiş o hayvanlıklarını, aşkla temizlemeye kalkan, ''süper id'' sürüsü desem, abartmış mı olurum.?

Ya da, aşk adını verdikleri o geçmiş/geçmemiş acılarının üzerine, bir başka insanın acılarını büyütmek pahasına, vücutlarının salgılarını rahatça etrafa saçabilmek adına, ''o sürüye'' katılan ve pervasızca ahlâk salyalarını etrafa püskürtenler midir, gerçek aşkın kapılarında bekçilik edenler.?

*

Son bakışta aşktan bahsediyorum.. Son bakışta..

*

Sondan geriye saya saya bitirilemeyen; baştan sona yangın, sondan sonsuzluğa kül ve duman.. İsler içinde bir kalp..

Ve onun içinde oturan, duvarlarını gözleriyle yıkayan, yeniden yeniden yapılandıran, bir mûkimden bahsediyorum. Hani şöyle dışarıdan baktığınızda meczup dediğiniz, boş boş dünyada dolaşan, kör düğümlerin içinden görmez gözlerle yüzünüze bakan, konuşmalar arasında yreğinde duyduğu yanma hissiyle, çığlık çığlık çoğalan ama gözlerinizdeki umarsızlığı görüp, o kelimeleri harf harf yutan, yuta yuta yutağında bir canlı taşıyan.. O canlıyı ne yutan ne de kusan bir yürekten, mevsimlere bile bölünemeyenden bahsediyorum. 

Öyle ya, İlkbahar gibi sevdiğinin kollarına doğamamış, bir Yaz sıcaklığında sarılamamış bir insanın kaç mevsimi olur ki..

Aşk'ı beşinci mevsime benzetenler heyy.!

Siz, hiç sonbaharda dökülüp, kışın dondunuz mu.? Bir perdenin ardından yârin baharlarını özleyip, yazlarında Aşk'ı, çivilerle yazıldınız mı taş tabletlere.?

Siz hiç Aşk'ı Adonis'ten dinlediniz mi.? Hani şu, gecenin karanlığını kaldırıp, kara kızını arayan.. Her ambulans sesinde ürperen..

Oyy ölemm.. dedikten sonra, pişmanlıkla tevbeye gelen Aşk nedir.? 

Toprağın altında böceklere ziyafet olmak kolayı.. Ya yaşarken ve o, dünya denen yuvarlakta döne döne, ama hep dönee dönee, şekilden şekile girdiniz mi.?

Ey Şair.! deme bana öyle şeyler.! Bilirim, daha neler yaşamayacağım ki.. Sen'den gayrı..

Seni yaşamak nedir ki Deli Sancım.?!

Kollarında olmak.. O baba, o evlat, o eş, o sevda kollarında olmak.. Kaldırabilir miyim bilmiyorum Dost.!

Yüzü, yüreği bunları hiç yaşamayan bir insana ağırdır herhal.. Ben sadece hasret bilirim. Benim çiçeklerim hasret kokar. Gülün dalında şakıyan bülbüller uğramaz bağıma..

Mecnun Leylâsını dünya gözüyle görmüştür de, düşmüştür çöllere..

Ferhat Şirinini dünya gözüyle görmüştür de, elinde kazma, dağlara girişmiştir..

Eyy acılarıma acı katan eyy.! Ey acılarına kurban olduğum.! Boynumu önüne her an koyduğum.!

Söyle bana, uzaklar ne kadar uzaktır; söyle yakınlar ne kadar.?! 

Söyle görmek nedir, yaşamak nedir.?!

Bir gözün camından ileriyi görmek midir görmek; ilerinin de ilerisini mi görmektir.? 

Yaşamak dediğin, şöyle ağız dolusu nefes almaksa, nerde benim nefeslerim.? 

Bir camın içerisindeki kum tanelerinde, çöl gezmekteyim.. 

Kelimelerden bir dağın dili önünde, tek kelimesiz lime lime bölünmekteyim.

İnsan vardır, mutlulukla doğurgandır. İnsan vardır, acıyı doğuran, doğurduğundan doğan, doğurduğuyla ölen.. Ah beni, doğum acılarıyla boğan! Ben senin o güzel ellerine kurban..

Her ay başında eksilmiş bir çizgiyi andıran.. Yavaş yavaş dolan.. Tam doldum derken, eksilmeler yoluna revan olan. Bu döngünün içerisinde yörüngesini bir an şaşmayan ben mi unutacağım, ben mi vazgeçeceğim..?!

Yapma, etme.! Bütün bülbüllerimi söyletme.! Bağımı bostanımı perişan etme.! Bir kuru toprak parçasını izleyen gözlerimle, yansıyan ışığından, kendime ülkeler yaratıyorum. Bir kabuk gibi taşıyorum üzerimde evimi. O kabuktan her çıkışımda, belki bir nefeslik huzur derken, kâinat seni haykırıyor.! 

''Belki evimde,'' diyerek döndüğümde, evim bana sen kokuyor.

Biter mi dersin.!? Nice bitişlerin şahidi olan ben de ''belki,'' derdim, eğer karşımda ''sen'' olmasaydın. Ben sende ''bitmeyeceğini'' öğrendim. Onun için bunca gamım kasavetim. Yok, yanlış anlama. Gamım da kasavetim de çektiğim ıstıraptan değil.

Ahh, bir kez beni anladığını gördüğüm gözlerinde eriyeydim..

Sonra öleydim, demiyorum; sonra aynı gamın kasavetin içine gömüleyim.!

*

*Seher* (Tüm Zamanların..)

*

NOT: Daha derini de varmış duyguların. Akıllı.. 

Kim bilir, daha da'sı var mı.. Yaşadıkça göreceğim.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzak yakın.. (Seher)

  Bir arpa boyu uzağındayım onların, kilometrelerce yakınlığına.. Varlıkla yokluğun savaşında berabere kalan ölümü soluyoruz. Yeniden dirile...